Avrupa
Giriş Tarihi : 19-02-2025 11:35

Avrupalı liderlerden Paris'teki acil Ukrayna zirvesinden hangi mesaj çıktı?

Avrupalı liderlerden Paris'teki acil Ukrayna zirvesinden hangi mesaj çıktı?

Avrupalı liderler arasında Paris'te düzenlenen gayriresmi zirvede, Ukrayna'ya barış gücü birlikleri gönderme fikri son derece ayrıştırıcı olmaya devam ederken, herhangi bir somut açıklama yapılmadı.

Fransa'nın başkenti Paris'te Pazartesi günü acil bir toplantı yapan Avrupalı liderler, Rusya'nın işgali karşısında Ukrayna'ya ortak desteklerini sürdürme sözü verdiler ancak Donald Trump'ın Rusya ile müzakereleri başlatma çabası karşısında fark yaratabilecek yeni güvenlik garantileri sunamadılar.

Trump'ın önümüzdeki haftalarda üç yıllık savaşı sona erdirmek için bir anlaşma yapma niyetini beyan etmesi Avrupa'yı derinden sarstı ve Kiev için acı verici tavizlere yol açabileceği ve kıtayı Kremlin'in yayılmacılığına karşı savunmasız bırakabileceği korkularını körükledi.

Beyaz Saray Avrupalı müttefiklerine, diğer hususların yanı sıra, savaştan zarar görmüş ülkeye barış gücü askerleri göndermeye istekli olup olmadıklarını soran bir anket gönderdi.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron daha önce bu senaryoya açık olduğunu ifade etmişti. Pazartesi günü İngiltere Başbakanı Keir Starmer, Amerika'nın bir "güvenlik garantisi" sağlaması koşuluyla aynı şeyi yapmaya hazır olduğunu açıkça belirtti.

Paris'teki acil zirvenin sonunda Starmer, "Kalıcı bir barış anlaşması olması halinde İngiliz güçlerini diğerlerinin yanında sahaya sürmeyi düşünmeye hazırım. Ancak ABD'nin bir güvenlik garantisi olmalı çünkü Rusya'yı Ukrayna'ya tekrar saldırmaktan etkili bir şekilde caydırmanın tek yolu ABD'nin güvenlik garantisidir," dedi.

Starmer, "İçinde bulunduğumuz yeni dönemin farkına varmalı, geçmişin rahatlıklarına umutsuzca sarılmamalıyız. Güvenliğimiz ve kıtamız için sorumluluk almamızın zamanı geldi," diye konuştu.

Danimarka Başbakanı Mette Frederiksen ülkesinin barışı koruma fikrine "açık fikirli" olduğunu söyledi ancak cevaplanması gereken "pek çok sorunun" olduğunun da altını çizdi.

Frederiksen, "Amerikalıların bu sorulara nasıl bakacağı çok önemli bir husus. Mesela, askerlerin sahaya inmesi durumunda Avrupalıları destekleyecekler mi?" diye sordu.

Frederiksen barış görüşmelerine ilişkin bir soru üzerine "ateşkes otomatik olarak barış demek değildir ve otomatik olarak uzun süreli bir barış da değildir" dedi ve Avrupa ülkelerini Ukrayna'yı gelecekteki müzakereler için "mümkün olan en iyi" konuma getirmek üzere yardımlarını "arttırmaya" çağırdı.

Almanya Şansölyesi Olaf Scholz ise çok daha eleştirel bir tutum sergileyerek, savaşın tüm vahşetiyle devam ettiği şu günlerde barış gücü tartışmalarının "tamamen erken" ve "son derece uygunsuz" olduğunu söyledi.

Scholz toplantıdan ayrıldıktan sonra yaptığı açıklamada, "Bu tartışmalardan biraz da rahatsız oluyorum," dedi.

Scholz barış görüşmeleri ihtimalini memnuniyetle karşıladı, ancak Ukrayna'ya "dikte edilmiş bir barış" dayatılmaması konusunda uyarıda bulundu. Scholz ayrıca Kremlin'e karşı Batı'nın birleşik bir cephe oluşturması gerektiğini de vurguladı.

Beyaz Saray'ın yakın zamanda ABD askerlerini Avrupa topraklarından çekmeye başlayabileceği yönündeki açıklamaları müttefikleri tedirgin etti.

Scholz gazetecilere verdiği demeçte, "Avrupa ve ABD arasında güvenlik ve sorumluluklar konusunda bir bölünme olmamalı, bu da NATO'nun her zaman birlikte hareket ettiğimiz, birlikte risk altında olduğumuz ve güvenliğimizi bu şekilde garanti altına aldığımız gerçeğine dayandığı anlamına geliyor. Bu sorgulanmamalıdır. Bunu aklımızdan çıkarmamalıyız," ifadelerini kullandı.

İspanya Başbakanı Pedro Sanchez, Ukrayna ile Rusya arasında varılacak herhangi bir anlaşma ile "geçmişte yapılan hataların önüne geçilmesi" ve bu anlaşmanın Vladimir Putin'in gelecekte tekrar yabancı toprakları ilhak etmesine alan tanımaması gerektiği konusunda ısrar etti.

Sanchez barışı yeniden tesis etme çabalarının "Avrupa projesini ve çok taraflı düzeni güçlendirmesi gerektiğini" söyledi.

İspanya'nın sahaya asker gönderip göndermeyeceği sorusuna ise Sánchez, "Bu modeli düşünmeye başlamak için hâlâ gerekli barış koşullarına sahip değiliz. Herhangi bir güvenlik garantisi tüm müttefikler tarafından paylaşılan bir sorumluluk olmalıdır," dedi.

Toplantı öncesinde Polonyalı mevkidaşı Donald Tusk, barışı koruma misyonunun bir parçası olarak Ukrayna'ya Polonya askerlerinin gönderilmesini reddetmişti.

Polonya, gayrisafi yurt içi hasıla (GSYİH) başına savunma harcamalarında NATO'nun lideri konumunda ve Trump yönetiminden övgü alıyor.

Tusk, Paris'e hareket etmeden önce yaptığı açıklamada "Ukrayna topraklarına Polonya askeri göndermeyi planlamıyoruz, ancak gelecekte bu tür garantiler sağlamak isteyebilecek ülkeleri lojistik ve siyasi destek açısından destekleyeceğiz," dedi.

Acil durum zirvesi
Macron'un ev sahipliğinde Paris'te düzenlenen toplantıya İtalya'dan Giorgia Meloni, Hollanda'dan Dick Schoof, Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, Avrupa Konseyi Başkanı Antonio Costa ve NATO Genel Sekreteri Mark Rutte de katıldı.

Von der Leyen ve Costa yayınladıkları ortak açıklamada, "Bugün Paris'te Ukrayna'nın güç yoluyla bağımsızlığına, egemenliğine, toprak bütünlüğüne saygılı ve güçlü güvenlik garantileri içeren bir barışı hak ettiğini bir kez daha teyit ettik," mesajını verdi.

Kıtadaki savunma kabiliyetlerinin artırılması gerektiğini de dikkat çekilen açıklamada, "Avrupa Ukrayna'ya askeri yardım konusunda üzerine düşeni yapmaktadır. Aynı zamanda Avrupa'da savunma alanında bir artışa ihtiyacımız var," denildi.

Zirve, Donald Trump ve Vladimir Putin arasında geçen hafta yapılan ve her iki liderin de savaşı "derhal" sona erdirmek için müzakerelere başlama konusunda anlaştıkları telefon görüşmesine tepki olarak iletildi.

Bu görüşme, Batı'nın savaş suçlarıyla itham edilen Putin'i yalnızlaştırmak için üç yıldır sürdürdüğü çabayı boşa çıkarmış ve diplomatik süreçten dışlanma olarak değerlendiren Avrupalılar arasında hızlı bir tepkiye yol açmıştı.


ABD'nin Ukrayna ve Rusya özel temsilcisi Keith Kellogg daha sonra Avrupa'ya müzakereler boyunca danışılacağını ancak nihai olarak masada yer almayacağını ifade etti.

Kellogg, "Trump zamanında" çalıştığını ve Amerikan başkanının "günler ya da haftalar" içinde bir anlaşma taslağına sahip olmayı beklediğini de sözlerine ekledi.

Avrupa'nın görüşmelere dahil edilmesini destekleyen Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenskiy ise "Bizim katılımımız olmadan arkamızdan yapılan anlaşmaları kabul etmeyeceğiz" diye konuştu.

Rusya ise Avrupalıları görüşmelerin dışında tutmayı tercih edeceğini söyledi.

Rusya Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov Pazartesi günü yaptığı açıklamada, "Müzakere masasında ne yapmaları gerektiğini bilmiyorum. Kendileri savaşın devamını düşünürken, çatışmanın dondurulmasıyla ilgili bazı sinsi fikirler ortaya atacaklarsa, o zaman onları neden davet edelim?" diye konuştu.

AB'nin yaptırım uyguladığı Lavrov'un Salı günü Suudi Arabistan'da ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio ile bir araya gelmesi beklenirken, Trump - Putin telefon görüşmesinden bu yana AB ve Rus yetkililer ilk kez yüz yüze görüşecek.

Rubio'ya ulusal güvenlik danışmanı Mike Waltz ve Orta Doğu elçisi Steve Witkoff da katılacak.

Zelenskiy Birleşik Arap Emirlikleri'ne (UAB) yaptığı bir ziyaret sırasında ABD-Rusya görüşmelerinin "hiçbir sonuç vermeyeceğini" söyledi. Zelenskiy'nin çarşamba günü Suudi Arabistan'a gitmesi planlanıyor.

Müzakerelerin hızlı temposu Avrupa'yı tedirgin etti ve siyasi birlik ve yenilenen kararlılığı sergilemek için diplomatik faaliyetlerde bir telaşa yol açtı.

Trump yönetimi, Ukrayna'ya gelecekte verilecek askeri ve mali desteğin büyük bölümünü Avrupa'nın üstlenmesini beklediğini açıkça ifade etti.

Avrupa, işgalin ilk saatlerinde kurulan Batı cephesini korurken daha büyük bir rol üstlenmeye hazır olduğunun sinyallerini verdi.

Ancak Trump'ın son icraatları ve Savunma Bakanı Pete Hegseth'in son açıklamaları, Amerika'nın artık Avrupa'yı bir öncelik olarak görmediğini ve yakında Çin ve Meksika sınırına odaklanmak üzere kıtadaki askeri personelini geri çekmeye başlayabileceğini gösteriyor.

Geçen hafta Hegseth, Ukrayna'ya konuşlandırılacak herhangi bir barışı koruma misyonunun NATO'nun kolektif savunmayı düzenleyen 5. Maddesinden mahrum kalacağını belirtti.

euronews

AdminAdmin