Yakın zamanda yapılan bir ankete göre, Almanya Başbakanı Olaf Scholz'un onaylanma oranı yüzde 18 ile yeni bir düşük seviyeye ulaştı.
Infratest Dimap tarafından eylül ayında yayınlanan bir anket, Avrupa'nın en sevilmeyen liderlerini ortaya koydu. Buna göre, Almanya Başbakanı Olaf Scholz yüzde 18 ile bir Alman lider tarafından kaydedilen en düşük popülarite oranının sahibi oldu.
Öte yandan, uzun süre Şansölye olan Angela Merkel 16 yıllık görev süresi boyunca ortalama yüzde 76'lık bir güven oranına sahipti. Ancak 2016 mülteci krizi sırasında uyguladığı açık sınır politikalarının ardından Merkel'in onay oranı yüzde 46'ya kadar düşmüştü.
Üçlü bir koalisyon hükümetinin başında bulunan Scholz'un popülaritesi, haziran ayındaki Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerinde partisinin hem Almanya'nın ana muhalefet partisinin hem de aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) gibi uç partilerin gerisinde kalarak yüzde 14 gibi düşük bir oy oranına ulaşması ile dibe vurdu.
Scholz'un popülaritesi özellikle düşük olsa da, diğer Avrupalı liderlerin durumunun da pek iç açıcı olduğu söylenemez. Kıtanın en tanınmış yüzlerinin çoğu, kendi ülkelerinde son üç ay içinde toplanan mevcut anket verilerine göre düşük puanlar alıyor.
Avrupalılar, liderlerine neden kızgın?
Her liderin popülaritesinin ölçüsü genellikle kendi ülkelerindeki koşullara bağlı olsa da, University College London'daki UCL Slavonik ve Doğu Avrupa Çalışmaları Okulu Direktörü Jan Kubik, Euronews'e yaptığı açıklamada, Avrupa'da liderlerin genel olarak düşük popülaritesinden "her zamanki gibi" siyasetle ilgili genel bir hayal kırıklığı duygusunun sorumlu olabileceğini belirtti.
"Dünyanın iyi durumda olmadığı ve kimsenin durumu nasıl iyileştireceğini bilmediği algısının neden olduğu hissedilir bir keyifsizlik duygusu var," diyen Kubik, Avrupa'nın iki büyük savaş ve aşırı sağın artan popülaritesiyle gölgelenen siyasi ortamında "olumlu vizyoner" sıkıntısı çektiğini de sözlerine ekledi.
Öte yandan bazı liderler, onaylanma oranlarının seleflerinden çok daha düşük olmaması sayesinde rahat bir nefes alabiliyor.
Kubik, Polonya Başbakanı Donald Tusk'ın göreve geldiğinden bu yana güvenin yavaş yavaş erozyona uğradığını gördüğünü belirtiyor. Ancak şu ana kadar Tusk'a duyulan güvensizlik, iktidardaki Hukuk ve Adalet Partisi (PiS) lideri ve Tusk'ın başlıca siyasi rakibi Jarosław Kaczyński'ye duyulan güvensizlik kadar yüksek değil.
Kubik'e göre, Tusk'a duyulan güvenin giderek erozyona uğraması, Polonya'da giderek artan kutuplaşmanın yanı sıra Tusk'un PiS'li sağcı seleflerinin demokrasiye verdiği zararı onarmaya yönelik tartışmalı girişimleriyle de açıklanabilir - ki bu süreç, Tusk'un Polonya'nın eski hükümeti tarafından getirilen kurallarla boğuşmasını gerektiriyor.
Kubik, "Bu sürecin yavaşlığı ve zor anlaşılır karmaşıklığı, hükümetin beceriksiz olduğu algısının artmasına neden oluyor," dedi.
Son onaylanma oranı yüzde 30 olan Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, liderlerin tarihsel olarak sevilmediği Fransa'da da sevilmeme konusunda yalnız değil. Eski Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande de 2016 yılında yalnızca yüzde 4 oranında destek alabilmişti.
Bununla birlikte, Fransız siyaset analisti Francois Valentin Euronews'e yaptığı açıklamada, Macron'un kendisini siyasi kararların merkezine yerleştirmesinin Fransa'da sevilmemesine neden olduğunu söyledi. Valentin ayrıca, hükümetinin tercihlerinin Fransız halkında yankı bulmaması halinde kendisini ciddi bir tepkiye açık bıraktığını ifade etti.
"Yeniyken bu onun lehine çalışıyordu, şimdi ise aleyhine çalışıyor. Özellikle de kendi siyasi çevresi içinde bile giderek yalnızlaştığı şu günlerde," diye ekledi.
Scholz'a gelince, kamusal alanda varlık gösterememesi sık sık popüler olmamasının bir nedeni olarak gösteriliyor.
Valentin, "Pek çok kişi onu kamuoyu önünde, kararlarını ve federal hükümetin politikalarını seçmenlere açıklarken özlüyor. Berlin'deki Freie Üniversitesi'nde siyaset bilimci olan Antonios Souris de halkın taleplerine çok duyarlı görünmüyor," dedi.
"Bu yıl tamamen ortadan kaybolmuş gibi göründüğü dönemler oldu."
euronews