Araştırma ekibi son keşfin uzaylı yaşamı için şimdiye kadarki "en umut verici" kanıt olduğunu söylüyor.
Bilim dünyası NASA'nın öncülüğünde işletilen James Webb Uzay Teleskobu'nun şoke edici keşfiyle çalkalanıyor. İddiaya göre K2-18b adlı ötegezegende Dünya dışı yaşama dair son derece güçlü bir kanıt bulundu.
Gelmiş geçmiş en güçlü uzay teleskobu olarak nitelenen James Webb, gerçekten de tasarlandığı işi başarıyla yerine getirdi ve söz konusu ötegezegende yaşamın kimyasal "parmak izlerini" tespit etti. Teleskop zaten diğer gezegenlerin atmosferlerini araştırmak ve buradaki kimyasal izleri tespit etmek üzere tasarlanmıştı.
Araştırma ekibi son keşfin uzaylı yaşamı için şimdiye kadarki "en umut verici" kanıt olduğunu söylüyor.
Ancak bu keşif söz konusu gezegende mutlaka yaşam olduğu anlamına gelmiyor.
Ötegezegende hangi kimyasallar bulundu?
Bu kimyasallar, 17 Nisan'da hakemli bilimsel dergi The Astrophysical Journal Letters'da yayımlanan yeni bir makalede açıklandı.
Makaleye göre, Dünya'dan 124 ışık yılı uzaklıkta bulunan ve yıldızının yaşanabilir bölgesinde (gezegen yüzeyinde sıvı su bulundurmaya uygun koşulların olduğu bölge) yer alan K2-18b'nin atmosferinde dimetil sülfür (DMS) ve dimetil disülfür (DMDS) keşfedildi.
Dünya'da, bu moleküller yalnızca deniz yosunu ve diğer mikroskobik canlılar tarafından üretiliyor. Bu da K2-18b'de keşfedilen bu moleküllerin benzer canlılar tarafından üretilmiş olma ihtimalini gündeme getiriyor.
Şimdiye kadar, DMS ve DMDS başka hiçbir gezegenin veya doğal uydunun atmosferinde kesin olarak tespit edilmemişti.
Araştırmacılar makalede, "Bulgularımız K2-18 b'de bir biyosferin varlığına dair yeni bağımsız kanıtlar sunuyor ve ötegezegenlerdeki yaşam izlerinin araştırılmasında önemli bir adım teşkil ediyor," ifadelerini kullandı.
Araştırmacılar, atmosferdeki DMS ve DMDS seviyelerinin milyonda 10 parçaya kadar çıkabileceğini, bunun da Dünya'daki seviyelerden çok daha yüksek olduğunu belirtti. Dünyada bu moleküllerin seviyesi milyarda bir parçanın altında.
Gezegende yaşam olduğu kesin mi?
Bu kimyasalların yaşamın varlığı olmadan ortaya çıkması teorik olarak mümkün. Ancak yine de uzay araştırmalarında canlılığın potansiyel izleri olarak görülüyorlar.
Araştırmacılar K2-18b'deki gözlemlerin önem seviyesini "üç sigma" olarak belirledi. Buna göre söz konusu kimyasalların canlılık olmadan şans eseri ortaya çıkma ihtimali yüzde 0,3.
Ancak bir keşfi doğrulamak için bundan daha fazlasına ihtitaç var. Bilim insanları genellikle şans eseri meydana gelme olasılığını elemek için "beş sigma" seviyesine ihtiyaç duyuyor. Bu seviye söz konusu moleküllerin şans eseri ortaya çıkma olasılığının yüzde 0,00006'nın altında olması anlamına gelirdi. Şimdilik bu seviyeye ulaşılabilmiş değil.
Ancak DMS ve DMDS'nin yoğunluğu bilim dünyasında büyük bir heyecan dalgası da yarattı. Çünkü Dünya'da canlıların dahil olmadığı bir süreç sonucunda bu denli büyük miktarda molekül üretilebildiği hiç görülmedi.
K2-18b'de keşfedilen gazların gezegenin atmosferindeki konsantrasyonu Dünya'dakinden binlerce kat daha fazla.
Bu da K2-18b'de bu kadar büyük miktarlarda DMS ve DMDS tespit edilmesinin, yaşamın olası varlığına dair önemli bir gösterge olabileceğini düşündürüyor.
Cambridge Üniversitesi'nde astrofizik profesörü ve her iki çalışmanın da baş yazarı olan Nikku Madhusudhan, "Bu gezegen hakkında bildiğimiz her şey göz önüne alındığında, yaşamla dolu bir okyanusa sahip bir hycean dünyası, elimizdeki verilere en iyi uyan senaryo," dedi.
K2-18b: Bir hycean dünyası
K2-18b, Dünya'nın 2,6 katı büyüklüğünde ve kütlesi de gezegenimizin 8,6 katı.
Gezegenin küresel çapta bir okyanusa ve hidrojen açısından zengin bir atmosfere sahip olduğu düşünülüyor. Bu türden gezegenlere "hycean (hidrojen ve oksijen) dünyası" adı veriliyor.
2023'te yayınlanan önceki bir makalede, aynı araştırmacı ekibi K2-18b'in atmosferinde metan ve karbondioksit tespit etmişti. Böylece karbon bazlı moleküller, yıldızının yaşanabilir bölgesinde yer alan bir ötegezegenin atmosferinde ilk kez keşfedilmişti.
K2-18b o zamandan beri bilim dünyasını heyecanlandırıyor.
Seviye yeni gözlemlerle artabilir
2023'teki keşifte tespit edilen DMS seviyeleri "düşük istatistiksel öneme" sahipti. Bu yüzden araştırmacılar keşiften emin olamamıştı.
Ancak yeni gözlemler DMS varlığının gerçek olduğunu ortaya koydu.
Yeniden yapılacak gözlemlerin bahsi geçen önem seviyesini artırabileceğine dair de umut var.
Madhusudhan, Livescience'a yaptığı açıklamada, "Kendi sonuçlarımız konusunda derin bir şüphe duymamız önemli, çünkü ancak tekrar tekrar test ederek onlara güvenebileceğimiz noktaya ulaşabiliriz," dedi.
"Bilimin yolu budur."
Bazı bilim insanları şüpheci: Gerçekten de DMS tespit edildi mi?
Ancak bazı bilim insanları, Madhusudhan'ın K2-18b'de bulduğu şeyin gerçekten DMS olduğuna inanmıyor.
Kaliforniya Üniversitesi Riverside'da astrobiyolog Edward Schwieterman, "K2-18b'nin atmosferinde DMS'nin varlığına dair henüz ikna edici bir kanıtımız olduğuna inanmıyorum," dedi. Bilim insanı bu şüphesini yeni makaledeki istatistiksel güvenilirliğin epey düşük olmasına bağladı.
Bilim insanları, araştırmacılar bir biyolojik imza tespit ettiklerini iddia ettiklerinde, onlara güvenmeden önce iki faktörü göz önünde bulunduruyor. İlk olarak, tespit edilen sinyalin gerçek olduğunu teyit ediyorlar; yani gözlemcilerin gerçekten de sahip olduklarını söyledikleri molekülü bulduklarını doğruluyorlar.
Sonra da insanların o molekülün oluşumunu doğru kaynağa (bu durumda bir tür yaşam formuna) atfettiğinden emin oluyorlar.
Schwieterman ve diğer birçok gökbilimci, Madhusudhan'ın DMS tespitinin doğrulamanın her iki adımında da başarısız olduğunu savunuyor.
Gidip görmemiz mümkün mü?
Schwieterman, "İdeal bir düzlemde, araştırmacılar uzay aracı veya astronotları bu ötegezegenin yüzeyine göndererek yalnızca yaşam tarafından üretilebileceği kesin olan molekülleri bulabilirdi," ifadelerini kullandı.
Space.com'a konuşan Schwieterman, "Araştırmacılar, RNA, DNA ve yaşamla bağlantılı olduğunu bildiğimiz diğer biyomolekülleri için bir sonda konuşlandırabilir ve bulgularını dünya dışı aktivitenin kanıtı olarak kullanabilirlerdi," diye ekledi.
Ancak, bu yöntem şu an için pek mümkün değil. Zira bir ötegezegen, Güneş Sistemi'nin dışında yer alır. Bunlara uzay aracı göndermek son derece pahalı ve zaman alacak bir yöntem.
Örneğin, Güneş Sistemi'ni terk etmek üzere olan, insanlığın şimdiye dek en uzağa gitmiş uzay araçları Voyager 1 ve Voyager 2, 1970'lerden beri uzayda yol alıyor.
Ancak belirli biyolojik molekülleri bir gezegenin yüzeyinden örnekler toplamadan tanımlayacak teknolojiye de sahip değiliz.
Schwieterman, "DNA gibi moleküller, uzay tabanlı veya yer tabanlı teleskoplarla tanımlanabilecek şekilde bir ötegezegenin atmosferinde birikemez," dedi.
Bilim insanları bu nedenle teleskopların gerçekten görebildiği bir şeyi kullanarak Dünya'nın ötesinde yaşam belirtileri aramak zorunda kalıyor: Işık spektrumları.
Gökbilimciler bir gezegenin atmosferinden geçen ve atmosfer tarafından engellenen ışık dalga boyları hakkında bilgi toplayabilir ve bu dalga boylarının çeşitli özelliklerine dayanarak atmosferin bileşimi hakkında tahminlerde bulunabilir. James Webb Uzay Teleskobu da tam olarak bunu yapıyor.
The Open University'den gezegen bilimci Joanna Barstow, Space.com'a, "Bu veriler genellikle birden fazla farklı yoruma sahip olabilir, bu yüzden bu gerçekten çok zor," açıklamasında bulundu.
euronews